İdam Cezası Gerçekten Tartışmaya Değer Bir Beklenti Mi?

Çalışmanın PDF formatı için mail gönderiniz.

Bu yazıda ölüm cezasının (idam) neden toplumdaki beklentiyi gerçekleştirmeye elverişli bir araç olmadığı ve olamayacağı ifade edilmiştir. İdam cezasına ilişkin güncel veriler de yazıda yer almıştır. İfade etmek gerekir ki her şey tartışılabilirdir ve de tartışılabilir olmalıdır.

“Onlar şapkalarını çıkarıyorlar, ben ise kellemi…”

V. Hugo, Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

I- İDAM CEZASI ve ULUSLARARASI VERİLER
“Toplum idam cezasının örnek oluşturacağına inansaydı, kesilmiş başları herkese gösterirdi. İnfazlar halka açık olmayıp cezaevlerinin avlularında pek dar bir memur kadrosu önünde uygulanmaktadır.”1

Güncel Türkçe Sözlük tarafından idam; “kanunun verdiği hükümle öldürme, yok etme” olarak tanımlanmaktadır.2 İdam, işlediği suç sebebiyle devletin suçluyu öldürmeye karar vermesidir.3 Suçlunun öldürülmesiyle ceza infaz edilmiş olur, bu noktada cezanın nasıl infaz edileceği yani infaz şekli önemli değildir. Halen idam cezasının infaz edildiği devletlerde genellikle asarak öldürme ve ateş ederek öldürme görülmektedir. Öldürücü iğne gibi başkaca şekiller de bulunmaktadır.

Günümüzde idam, genellikle tercih edilen bir ceza değildir. Nitekim, Uluslararası Af Örgütü’nün 2022’de hazırladığı rapor da bunu doğrular niteliktedir.4 Göze çarpan ilk veri 2022 yılında sadece 20 devlette idam cezasının infaz edilmiş olmasıdır. Birleşmiş Milletler mensubu 193 devlet bulunmaktadır. Yani 2022 yılında BM mensubu devletlerin sadece %10’unda idam cezası infaz edilmiştir. Gelinen noktada 112 devlette idam cezası tamamen yürürlükten kaldırılmış durumdadır. 81 devlette ise idam cezası yasal nitelikte olmasına rağmen sadece 20 devlette idam cezası infaz edilmiştir. 61 devlet (%75) yasal olmasına rağmen 2022’de hiçbir mahkûm hakkında idam cezası infaz etmemiştir. İdam cezasının infaz edildiği devletler; Çin (sayıları gizli tutuyor ancak binlerce olduğu düşünülmektedir), İran (576+), Suudi Arabistan (196), Mısır (24), ABD (19), Irak (11+), Singapur (11), Kuveyt (7), Somali (6+), Güney Sudan (5+), Filistin (5), Yemen (4+), Bangladeş (4), Myanmar (4), Belarus (1), Japonya (1), Afganistan (0+), Kuzey Kore (0+), Suriye (0+), Vietnam (0+).

Bu devletlerin BM 2022 insani gelişme endeksinde ne seviyede olduklarına da bakmak gerekir.5 Singapur 11.sırada yer almaktayken onu Japonya (19) ve ABD (21) takip etmektedir. Suudi Arabistan (35), Kuveyt (50), Belarus (60), İran (76), Çin (79), Mısır (97), Filistin (106), Vietnam (115), Irak (121), Bangladeş (129), Myanmar (149), Suriye (150), Afganistan (180), Yemen (183), Güney Sudan (191). Somali ve Kuzey Kore için hesaplama yapılmamıştır. Görülmektedir ki idam cezasını infaz eden devletlerin -Somali ve Kuzey Kore dahil edildiğinde- yarısından fazlası insani gelişme endeksinde 100.sıradan daha geride bulunmaktadır. Bunun neyi ifade ettiği de aslında açıktır. İran, Çin ve Mısır ise muhakkak ki ekonomik gelişmişlikleri sebebiyle kendilerine ilk 100 içerisinde yer bulabilmişlerdir. İki veri birlikte ele alındığında idam cezasını infaz eden devletlerin insani gelişme endeksinde alt sıralarda bulunmalarının tesadüf olduğunu iddia etmek güçtür.

II- TÜRKİYE’DE İDAM CEZASI ve KAMUOYU BEKLENTİSİ

Ülkemizde idam cezası en son 1984 yılında infaz edilmiştir. Hal böyle olmakla beraber 20 yıl daha idam cezası mevzuatta yer almaya devam etmiştir. 2004 yılında öncelikle Anayasa’ya “ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez” hükmü eklenmiş ardında da 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’ndan idam cezası tamamen kaldırılmıştır. Türkiye, halihazırda idam cezasını Anayasa’da açıkça yasaklamış olup Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin idam cezası ile ilgili ek protokollerine de taraftır. Sonuç olarak idam cezasının tekrardan Türk Ceza Kanunu’na eklenebilmesi için Türkiye, Anayasa’yı değiştirmeli ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin idam cezasına ilişkin ek protokollerinden çekilmelidir. Aksi durumda idam cezası Anayasa’ya ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalara aykırı olacak ve AYM tarafından iptal edilecektir. Nitekim 2020 yılında dönemin TBMM Başkanı ve aynı zamanda anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Şentop da bunu açıkça ifade etmiştir.6

Neredeyse toplumda infial yaratan bütün vakalardan sonra kamuoyunda idam gündeme gelmektedir. 2017’de yapılan bir araştırmada katılımcıların yaklaşık %60’ı idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini beyan etmiştir.7 Son olarak İzmir’de taksici rahmetli Oğuz Erge’nin öldürülmesi vakasından sonra tekrardan idam cezası kamuoyunda ana gündemi oluşturmuştur. Genel olarak idam cezası beklentisi “kasten öldürme”, “nitelikli cinsel saldırı veya nitelikli cinsel istismar” ve “bazı terör suçları” bakımındandır. Mevzuatta kasten öldürme için öngörülen ceza müebbet hapis cezasıyken nitelikli kasten öldürmede ise belirlenen ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Nitelikli cinsel saldırı halinde en az 12 yıl hapis cezası öngörülmüşken nitelikli cinsel istismarda ise bu ceza 16 yıldır. Bu cezalar asgari olup üst sınırın belirlenmesi yoluna gidilmemiştir. Ancak süreli hapis cezası halinde sonuç ceza azami 30 yıl olabilecektir. Terör suçlarında ise birden fazla terör suçu olduğundan dolayı cezalar oldukça farklılaşmaktadır. Sözgelimi, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs fiili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmekteyken terör örgütünün propagandasını yapan kişi 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Neticeten, kamuoyunda idam cezası beklentisi mevcut düzenlemede genellikle müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüş olan suçlar içindir. Bu noktada -fiil sonucunda ölüm veya bitkisel hayat meydana gelmezse- cinsel saldırı ve cinsel istismar, müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası değil süreli hapis cezası öngörülmüş olan suçlardır. Toplumun cinsel dokunulmazlığa gösterdiği yoğun hassasiyet sebebiyle bu suçlar için de kamuoyu beklentisinin oluştuğu savunulabilir.

III- CEZALANDIRMANIN AMACI

Türk Ceza Kanunu m.1 uyarınca; “Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.” 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.3 cezalandırmanın temel amacını şu şekilde ifade etmiştir; “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.”

Cezalandırmanın amacını ortaya koymaya çalışan temel iki görüş bulunmaktadır; “kefaret” ve “önleme” teorileri. Ancak zamanla bu iki görüşün birleşimi niteliğindeki “karma görüş” anlayışı hâkim hale gelmiştir. Kefaret teorisine göre cezalandırmanın temel amacı ortaya çıkan hukuki ihlalin giderilmesidir. Önleme teorisine göre ise cezalandırmanın temel amacı yeni suçların işlenmesinin engellenmesidir.8 TCK, karma görüşü benimseyen bir sistematiğe sahiptir. Öğretide Dülger’e göre, suçluların topluma kazandırılmaları ile yeniden suç işlemelerinin engellenmesi cezalandırmanın en önemli amacıdır.9 Özgenç’e göre cezalandırmanın ilk amacı suç işleyen kişinin topluma yeniden kazandırılmasıdır, zararsız ve güvenilir kişi haline getirilmesidir.10

Görüldüğü üzere çağdaş ceza hukukunda, suçluların topluma yeniden kazandırılması cezalandırmanın birincil amacı olarak kabul edilmektedir. İdam cezasında ise suçlunun topluma yeniden kazandırılması maddi olarak imkânsız olduğundan dolayı, cezalandırmanın günümüzde en önemli kabul edilen -suçlunun topluma yeniden kazandırılması- amacına hizmet edilememiş olacaktır.

IV- İDAM CEZASI ile YARGILAMANIN YENİLENMESİ KANUN YOLU

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda olağan kanun yolları; itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiştir. Olağanüstü kanun yolları ise; Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesidir. Olağan kanun yollarına hükmün kesinleşmesi için başvurulurken olağanüstü kanun yollarına ise kesinleşen hüküm hakkında muhtelif gerekçelere başvurulmaktadır.

Özellikle bu noktada yargılamanın yenilenmesine değinmek gerekir. Gerçekten de cezası kesinleşmiş olan hükümlüler hakkında yıllar sonra bile ortaya çıkan nedenlerle yargılamanın yenilenmesi yolu işletilebilmektedir. Böylece yeniden yapılan yargılama neticesinde önceki hüküm iptal edilebilecek ve örneğin beraat kararı verilebilecektir. Hükümlünün lehine yargılamanın yenilenmesi sebepleri m.311’de açıkça düzenlenmiştir;

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

İfade etmek gerekir ki hükmün infaz edilmiş olması ve hatta hükümlünün ölümü yargılamanın yenilenmesi engel teşkil etmez. Yani ceza infaz edilmiş ve hatta aradan yıllar geçmiş olsa bile hatta hükümlü bu süre zarfında ölmüş olsa bile yargılamanın yenilenmesi işletilebilecektir. Böylece örneğin, 20 yıl önce cezası infaz edilmiş eski hükümlü 20 yıl aradan sonra yargılamanın yenilenmesi yoluyla beraat edebilecektir. Bu durumda devletin sorumluluğu yoluna gidilip tazminat davası açılabilecektir. Kanun koyucu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun aksine CMK’da yargılamanın yenilenmesi bakımından AİHM kararı nedeniyle yapılacak olan yeniden yargılama dışında bir süre öngörmemiştir. AİHM kararı nedeniyle yapılacak olan yeniden yargılamada ise süre kararın kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıldır. Uygulamada AİHM iş yükü düşünüldüğünde bu ihtimalin bile yıllar süreceği açıktır. Diğer yargılamanın yenilenmesi sebepleri ise günler içinde ortaya çıkabileceği gibi yıllar hatta on yıllar içinde ortaya çıkabilecektir. Örneğin, yeni delillerin ortaya çıkması ihtimalinin zaman bakımından sınırı düşünülemez. Hükümlü ile husumetli bulunan tanık veya bilirkişinin kasıtlı olarak hükümlü aleyhine davranmış olmaları da yıllar sonra pekâlâ ortaya çıkabilecek bir olgudur. Yine, hükme esas alınan bir belgenin sahteliği de çok uzun zaman sonra anlaşılabilecektir.

Sonuç olarak, CMK’da düzenlenen yargılamanın yenilenmesi vasıtasıyla yıllar önce infaz edilmiş mahkûmiyet hükmü kaldırılıp beraat kararı verilebilecektir. İdam cezasının infaz edilmiş olduğu varsayımında ise bunun geri dönüşü olamayacağından yargılamanın yenilenmesi kurumu ile idam cezası birlikte uygulanamayacaktır. Bir insan adeta hiç yere öldürülmüş olacaktır ki bunun vicdani yükümlülüğünü öngörmek zor değildir.

Kamuoyunda genellikle “kesin olarak ispatlanmış vakalarda uygulanmalı” görüşü ileri sürülse de bu görüş kanun yapma tekniğiyle bağdaşmadığı gibi ceza muhakemesi hukukuna da yabancı, hukuki temelden yoksun bir görüştür. Nitekim kanun denilen yasama tasarrufu her şeyden önce genel ve gayri şahsi niteliktedir. Adeta eğilip bükülerek, sırf kamuoyu tepkisini dindirebilmek maksadıyla ve infial yaratan vakalar özelinde somutlaştırılan bir kanun, kanun yapma tekniği açısından bir kanun değil olsa olsa idare hukuku anlamında birel işlem olabilir. “Kesin olarak ispatlanmış vaka” görüşünde kesin olarak ispatlanmaktan ne anlaşılması gerektiği de izaha muhtaçtır. Nitekim, bilindiği üzere ceza muhakemesi hukukunda kesin delil kavramı olmayıp yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. Yani rahmetli Oğuz Erge’nin öldürülmesi vakasındaki araç içi kamera görüntüleri dahi CMK anlamında kesin delil değildir. Neticeten, idam cezası birçok açıdan problemli olup çağdaş ceza hukukunda tercih edilmeyen bir cezadır.

Mustafa Ödemiş

20.03.2024

Diğer Yazılar Kategorisi


  1. İlker Hasan Duman, İdam Mahkumlarının Son Söz ve Mektupları, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2021, s. 14 ↩︎
  2. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 20.03.2024) ↩︎
  3. Emin Hüseyinoğlu / Asiye Nurşen Dağ, “Ölüm Cezası Hakkında Güncel Bir Değerlendirme”, S. 5, Bahar 2022, Akademik Düşünce Dergisi, ss. 47-84 ↩︎
  4. Uluslararası Af Örgütü 2022 Ölüm Cezası Raporu (Erişim Tarihi: 20.03.2024) ↩︎
  5. https://hdr.undp.org/ (Erişim Tarihi: 20.03.2024) ↩︎
  6. www.aa.com.tr (Erişim Tarihi: 20.03.2024) ↩︎
  7. www.milliyet.com.tr (Erişim Tarihi: 20.03.2024) ↩︎
  8. Mahmut Koca / İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2023, s. 572 ↩︎
  9. Murat Volkan Dülger, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2023, s. 920 ↩︎
  10. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2023, s. 788 ↩︎

Türk Ceza Kanunu