Yoksulluk Nafakası ve Yoksulluk Nafakasının Süresizliği

Çalışmanın PDF formatı için mail gönderiniz.

Bu yazıda genel olarak yoksulluk nafakası ve yoksulluk nafakasının şartları ele alınmıştır. Ayrıca yoksulluk nafakasının kamuoyunda en çok tartışılan özelliği olan “süresiz olarak talep edilebilmesi” değerlendirilmiş olup konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 2012 yılında verdiği karar da yazıya eklenmiştir.

I- NAFAKA KAVRAMI ve YOKSULLUK NAFAKASI

Türk Dil Kurumu tarafından nafaka şu yönde tanımlanmıştır; “Geçinmek için gerekli olan şeylerin bütünü; geçimlik.”1 Türk Medeni Kanunu m.175 düzenlemesinde ise yoksulluk nafakası ifade edilmiştir; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Yani yoksulluk nafakası, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın diğer taraftan geçimi için ve geçimine yetecek kadar istediği geçimliktir. Öğretide, yoksulluk nafakasının kanun koyucu tarafında sosyal ve ahlaki düşüncelerle düzenlendiği kabul edilmektedir. Boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek olan eşin korunması istenmiştir.2

Yoksulluk nafakasının işlevi hakkında Anayasa Mahkemesi’nin belirlemeleri de değerlidir; “Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Nafaka talep edilen eşin kusursuz da olsa nafaka ödemekle yükümlü kılınması, yoksulluk nafakasının tazminat ya da cezadan farklı bir nitelik taşıdığını göstermektedir. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür.”3 Yüksek Mahkeme de öğreti ile uyumlu olarak yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşünceler sebebiyle düzenlendiğini ifade etmektedir. Ayrıca AYM, tıpkı tazminat kurumunun zenginleşme aracı olamayacağı gibi yoksulluk nafakasının da amacının alacaklıyı zenginleştirmek olmadığını belirtmektedir. Hukuk Genel Kurulu da AYM ile benzer tespitleri yapmıştır; “Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı nafaka alacaklısını zenginleştirmek hiçbir zaman olamaz.”4

II- YOKSULLUK NAFAKASININ ŞARTLARI

Medeni Kanun düzenlemesinde de açıkça görülmekte olduğu üzere yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için muhtelif şartlar bulunmaktadır;

A-) Boşanmanın Varlığı

Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için boşanma kararı verilmiş ve bu kararın kesinleşmiş olması gerekir. Ayrıca sadece boşanma değil evlenmenin butlanı halinde de yoksulluk nafakasına hükmedilebilecektir. Nitekim, TMK tarafından butlan kararının eşler yönünden sonuçlarının düzenlendiği m.158 uyarınca; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.”

B-) Boşanma Yüzünden Yoksulluğa Düşecek Taraf Olmalı

Bu noktada Yargıtay’ın yoksulluk kavramına ilişkin değerlendirmesine yer vermekte isabet vardır; “Yoksulluğun hukuksal kavramı ise mevzuatımızda tanımlanmamıştır. Belirtmek gerekir ki, yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle, bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir (T.C. Anayasası m.17/1). Şu hâlde, bu temel hakkın tabii sonucu olan yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur.”5 Öğretide yoksulluk, günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayabilecek gelire sahip olunmaması olarak ifade edilmektedir.6

C-) Boşanma Yüzünden Yoksulluğa Düşecek Tarafın Kusuru Daha Ağır Olmamalı

Kusurdan maksat, boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurdur. Kanun koyucunun düzenlemesi oldukça açıktır. Yoksulluk nafakası talep eden eşin kusuru daha ağır olmamalıdır. Yani talep eden eş diğer eş ile eşit oranda kusurlu olabilir veya iki eş de kusursuz olabilir, bu durum yoksulluk nafakasına engel değildir. Yoksulluk nafakasını kusuru daha ağır olan eşin talep edememesi ise kimsenin kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemeyeceği düşüncesine dayanır (nemo auditur propriam turpitudinem allegans).7 Yargıtay, boşanmaya neden olan olaylarda tarafların kusurları arasında mukayese yapmaktadır. Eşit kusurlu ya da iki tarafın kusursuzluğu noktasındaki eşitliği bozmaya yönelik olguların varlığı tespit edildiğinde bir tarafın kusurunun daha ağır olduğu kabul edilecektir. Önemli olan ise yoksulluk nafakası talep eden eşin kusurunun daha ağır olmamasıdır. Sözgelimi, Bölge Adliye Mahkemesi’nin tarafların eşit kusura sahip olduğunu tespit ettiği davada Yargıtay, davacı kadının ameliyat olan eşi ile ilgilenmediği gerekçesiyle daha ağır kusurlu olduğuna hükmetmiştir. BAM tarafından kadına bağlanan yoksulluk nafakası kaldırılmıştır.8

D-) Boşanma Yüzünden Yoksulluğa Düşecek Tarafın Talebi Olmalı

Esasen bu durum HMK gereğidir. Bilindiği üzere “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” Dolayısıyla yoksulluk nafakasının talep edilmesi gerekir, hâkim re’sen yoksulluk nafakasına hükmedemeyecektir. Tedbir nafakasının da düzenlendiği TMK m.169’da kanun koyucunun şu ifadeleri kıyas açısından önemlidir; “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.” Madde lafzında görülmektedir ki kanun koyucu tedbir nafakasına re’sen hükmedilebileceğini öngörmüştür. Yoksulluk nafakasında ise böyle bir ifade kullanılmadığı gibi “isteyebilir” kelimesinin bilinçli tercih edilmesi taraf talebinin varlığına ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

E-) Yoksulluk Nafakası Karşı Tarafın Mali Gücü Oranında Olmalı

Hâkim yoksulluk nafakasına hükmederken nafaka talep eden eşin zorunlu ihtiyacı ile nafaka yükümlüsü eşin mali gücü arasında makul bir denge kurmalıdır.9 Bu konuda örnek olması bakımından İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 1966 yılındaki kararına yer verilmelidir; “Mecburi askerlik ödevini yapmakta olan kocanın aldığı er aylığı çok cüzidir. Başkaca çalışıp kazanç sağlaması kendi elinde olmaksızın imkânsız hale getirilmiştir. Eğer başkaca bir geliri veya paraya çevrilebilecek malı ve serveti bulunmuyorsa, askerlik ödevi devam ettiği süre nafaka ile sorumlu tutulmaması icap eder.”10 Yani mecburi askerlik ödevini yapan kocanın -başka da bir serveti yoksa- aleyhine nafakaya hükmedilmesi mali güç ile orantılı olmayacaktır.

III- YOKSULLUK NAFAKASININ SÜRESİZ OLARAK TALEP EDİLEBİLMESİ

Yoksulluk nafakasının süresiz olarak talep edilebilmesi 3444 sayılı kanun ile olmuştur. 12.05.1988 tarihinden itibaren hukukumuzda yoksulluk nafakası süreye bağlı kalınmadan talep edilebilmektedir. Talep üzerine süresiz olarak bağlanan yoksulluk nafakasının bazı hallerde kendiliğinden sona ereceği ve bazı hallerde de mahkeme tarafından kaldırılacağı öngörülmüştür. Buna göre, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde yoksulluk nafakası kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde ise mahkeme kararıyla kaldırılır. Yani süresizlikten maksat, yoksulluk nafakasının hiçbir koşulda sona ermemesi değildir.

Yoksulluk nafakasının süresiz olarak talep edilebilmesi muhakkak ki süresiz olarak hükmedileceği anlamına gelmez. Nitekim HMK uyarınca hâkim, duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebilir. Yani hukukumuzda yoksulluk nafakasının belirli bir süre için bağlanmasının önünde kanuni bir engel yoktur. Hal böyle olmakla beraber yoksulluk nafakası talep eden eş, süre belirtmediğinde talebinin süresiz olduğu kabul edilmektedir. Yani ilke, yoksulluk nafakasının süresiz olmasıdır. Talep eden eş süre belirtmişse artık hâkim, talepten daha fazlasına hükmedemeyecek yani süreli nafakaya hükmedebilecektir.11

Yukarıda ifade edildiği üzere her ne kadar süreli yoksulluk nafakası talep edilebilecekse de bunun pratikte pek karşılığı yoktur. Gerçekten de “kanunen süresiz yoksulluk nafakası talep etme imkânı olan eş neden süreli yoksulluk nafakası talep etsin?” sorusunun cevabı mantık çerçevesinde verilememektedir. Toplum düzeninin, hukukun bir sonucu değil aksine hukukun, toplum düzeninin bir sonucu olduğu kabul edilmektedir. Bu sebeple bir kanun hükmünün sosyal ihtiyaçlara cevap verebildiği ölçüde değere sahip olduğu ifade edilir.12 Dolayısıyla uygulamada sıkça karşılaşılan, çok kısa bir süre -örneğin 1 yıl- evli kalmış olanların yıllar boyunca yoksulluk nafakası ödemek zorunda kalması ve bu durumun görmezden gelinmesi sosyal ihtiyaçların göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir ki bu da adalet ve hakkaniyet ile bağdaşmaz. Ruhi’nin ifadesiyle nafaka yükümlüsü eş “sosyal güvenlik kurumu” olarak görülmemelidir.13

IV- KONUYA İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARI14

Anayasa Mahkemesi’nin 2012 yılındaki ifadeleri şu istikamettedir; “İtiraz konusu “süresiz olarak” ibaresi, nafaka alacaklısının her zaman ölünceye kadar yoksulluk nafakası alacağı anlamına gelmemektedir. Kanun koyucunun 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 175. maddesinde “süresiz olarak” ibaresine yer vermesinin amacı, boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek olan eşin diğer eş tarafından, şartları bulunduğu sürece ekonomik yönden desteklenmesi ve asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır… İtiraz konusu kuralda, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşen eşi korumak için diğer eşin, koşulları bulunduğu sürece, herhangi bir süre sınırı olmaksızın yoksulluk nafakası vermesi düzenlenmiş olup bu yükümlülüğün sosyal hukuk devleti ilkesinin gereği olarak getirildiği kuşkusuzdur.” AYM, bu gerekçelerle aile mahkemesi sıfatıyla itiraz yoluna başvuran Kestel Asliye Hukuk Mahkemesi’nin iptal istemini reddetmiştir. Kararda üye hâkim Hicabi Dursun tarafından verilen tek bir karşı oy bulunmaktadır. Karşı oy gerekçesi umumiyetle “adalet” ve “hakkaniyet” kavramları üzerine kurulmuştur; “İnsanların boşanarak aralarındaki hukuki ilişkiyi bitirmiş olmalarına rağmen evlilik birliğinde var olan sorumluluklarının ömür boyu devam etmesi hem insaflı değil, hem de hakkaniyete aykırıdır. Boşanmadan kaynaklanan bir nafaka alacağının varlığının belli koşullar altında, nafaka borçlusunun veya nafaka alacaklısının yaşamı boyunca, sanki mülkiyet hakkıymış gibi sürekli olması, hak düşürücü süre ve zaman aşımı kavramlarının kabul edildiği bir hukuk sisteminde adalet duygusunu zedelemektedir…”

Mustafa Ödemiş

18.03.2024

Diğer Yazılar Kategorisi


  1. https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 18.03.2024) ↩︎
  2. Canan Ruhi / Ahmet Cemal Ruhi, Nafaka Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2021, s. 43 ↩︎
  3. Anayasa Mahkemesi, 25.06.2009, 56/94 ↩︎
  4. Hukuk Genel Kurulu, 14.12.2021, 1035/1675 ↩︎
  5. Hukuk Genel Kurulu, 07.11.2019, 1012/1145 ↩︎
  6. Ahmet Kalender, Türk Aile Hukukunda Boşanma Nafakası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2021, s. 237 ↩︎
  7. Mecit Demir, Türk Medeni Hukuk Öğreti ve Uygulamasında Yoksulluk Nafakası, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2018, s. 56 ↩︎
  8. 2. Hukuk Dairesi, 09.04.2019, 204/4337 ↩︎
  9. Ruhi / Ruhi, a.g.e,, 48 ↩︎
  10. İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 12.12.1966, 5/11 ↩︎
  11. Merve Bilge Akbulut, Türk Medeni Kanunu Kapsamında Yoksulluk Nafakası, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayıncılık, Ankara, 2022, s. 90 ↩︎
  12. Ünal Narmanlıoğlu, “Kanunun Anlam Bakımından Uygulanması”, Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce’ye Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yay., İzmir, 2001, ss. 93-118 ↩︎
  13. Ruhi / Ruhi, a.g.e,, 49 ↩︎
  14. Anayasa Mahkemesi, 17.05.2012, 136/72 ↩︎

Türk Medeni Kanunu