Hırsızlık Suçunda Özel Bir Düzenleme – Malın Değerinin Az Olması

Çalışmanın PDF formatı için mail gönderiniz.

Bu yazıda Türk Ceza Kanunu’nun hırsızlık suçunda hâkime takdir yetkisi tanımış olduğu “malın değerinin az olması” konusu değerlendirilmiştir. Bu bağlamda öncelikle hırsızlık suçuna genel bir bakış atılmış ardından da “malın değerinin az olması” noktasında neyin anlaşılması gerektiği ifade edilmiştir. Son olarak konuya ilişkin mahkeme kararları ve öğreti görüşleri de yazıda yer almıştır.

I-GENEL OLARAK ZİLYETLİK VE HIRSIZLIK SUÇU

Anayasa’da ve AİHS Ek Protokol’de her ne kadar mülkiyet hakkı güvence altına alınmış olsa da1 hırsızlık suçunun ihdasında amaçlanan mülkiyet hakkının değil zilyetliğin korunmasıdır. Nitekim kanun koyucu, hırsızlık suçunun ihdasını düzenleyen Türk Ceza Kanunu m.141’de mülkiyetten/malikten bahsetmemiştir; Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” Aynı şekilde madde gerekçesinde de hırsızlık suçunun oluşabilmesi için zilyedin rızasının alınmamış olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu sebeple yazıya, zilyetlik ve zilyet kavramlarının ifade edilmesi suretiyle başlamak gerekir.

Öğretide zilyetlik şu şekilde ifade edilmektedir; “Kişi ile eşya arasında bilinçli bir şekilde kurulup sürdürülen fiili hakimiyet ilişkisinden kaynaklanan ve kişi lehine birtakım hak ve yetkilerle aleyhine bazı ödevler getiren hukuki bir durumdur.”2 Yani zilyetliğin bir hak değil, hukuki bir durum olduğu kabul edilmektedir. Zilyet ise bu hukuki durumun öznesidir, yani zilyetliği elinde bulunduran kişidir. Sonuç olarak hırsızlık suçunun ihdasıyla korunan hukuki değer bir hak değil, hukuki bir durumdur. Mülga TCK’da da hırsızlık suçu benzer şekilde düzenlenmişti; “Her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.”

II-HIRSIZLIK SUÇUNDA MALIN DEĞERİNİN AZLIĞI

TCK’da nitelikli hal kavramının tanımı yapılmamış olsa da cezanın belirlenmesi kenar başlıklı 61/4. madde düzenlemesince; “Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.” Madde düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere kanunda öncelikle suçlara karşılık gelen temel cezalar belirlenir. Ardından bazı suçlar için temel cezaya kıyasla daha ağır ya da daha az cezayı gerektiren ilave düzenlemeler yapılabilmektedir. Örnek vermek gerekirse, hırsızlık suçunun temel cezası m.141 uyarınca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır. Hırsızlık, paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde işlenmişse adli para cezası veya iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur yani temel cezaya göre daha az bir ceza öngörülmüştür. Hırsızlık suçu kanunda gece olarak tanımlanan vakitte işlenirse ceza yarı oranda artırılmaktadır yani temel cezaya göre daha ağır bir ceza düzenlenmiştir.

TCK m.145 düzenlemesine göre ise; “Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” Madde lafzında açıkça ifade edildiği üzere cezayı azaltan bir nitelikli hal mevcuttur. Nitekim, çalınan malın değeri az ise hâkim cezada indirim yapacak veya ceza vermekten kaçınacaktır. Bu noktada hâkime tanınan bir takdir yetkisi mevcuttur. Fakat hâkimin takdir yetkisi, cezada indirim yapması ya da hiç ceza vermemesi yönündendir. Yoksa ikisini de tercih etmeyip temel cezayı verme noktasında takdir yetkisi yoktur.3

III-KONUYA İLİŞKİN KARARLAR VE ÖĞRETİ GÖRÜŞLERİ

Anayasa Mahkemesi, malın değerinin az olması varsayımında kanun koyucunun nitelikli hal düzenlemesi yapma eğilimini şu şekilde ifade etmektedir; “Malvarlığına karşı işlenen suçlarda suça konu malın değeri, verilecek cezanın saptanmasında modern ceza kanunlarının dikkate aldığı bir unsurdur. Malın değerinin azlığı nedeniyle bazı suçlarda indirim yapılması, meydana gelen zarar ile verilecek ceza arasındaki makul oranın korunması gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda malvarlığına karşı işlenen suçlardan yağma ve hırsızlık suçlarında malın değerinin azlığı kanuni hafifletici neden sayılmıştır.”4 Yani Yüksek Mahkeme’ye göre değeri nispeten az olan bir malın çalındığı varsayımında, hırsızlık için kanunda öngörülen cezada indirim yapma ihtiyacı, zarar ile ceza arasındaki makul oranın korunması maksadındandır.

Çalınan malın (suçun konusunun) değerinin az olmasından ne anlaşılması gerektiği önemlidir. Nitekim malın değerinin az olması; malın zilyedinin iktisadi durumu, coğrafi bölge, içerisinde bulunulan teknolojik dönem, ülkenin genel iktisadi durumu ve malın meydana getirilmesinde harcanan emek gibi birçok farklı faktöre bağlı olabilir. Bu sebeple belki de sayılamayacak kadar çok sayıda faktörün birleşmesiyle meydana gelen malın, değer tespitini isabetli bir şekilde yapabilmek çok zordur ancak bir o kadar da önemlidir. Önemlidir çünkü, atılı hırsızlık suçunun yasal unsurları itibariyle oluştuğu varsayımında malın değerinin az olduğu tespit edilmişse, sanığa ceza verilmeme imkânı doğabilecekken aksi halde hüküm mahkûmiyet olacaktır.

Ceza Genel Kurulu’nun 2017 yılındaki bir kararında “malın değerinin azlığı” konusundaki düzenlemeye ilişkin oldukça önemli sayılabilecek değerlendirmeler yapılmıştır.5 Yargıtay, kanun koyucuya birtakım eleştiriler getirmektedir; “Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Ne var ki, kanun koyucu, hâkimin takdirini, soyut ve farklı bir disiplinle sınırlandırmıştır. O da; “az olarak kabul edilecek değerin” hâkimin takdirinde, ceza vermekten vazgeçmesini gerektirecek ehemmiyetsiz ölçüde olması, başka bir ifade ile değere dayalı ihlalin ceza verilmemeyi nesafeten haklı saydıracak alt düzeyde bulunmasıdır. Hâkim, çalınan veya çalınmaya kalkışılan bu değerin azlığını ya indirimli bir cezayla ya da suçun işlenmesindeki özellikler itibarıyla ceza vermemekle değerlendirebilecektir” Yüksek Mahkeme şu şekilde devam etmektedir; “Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, suçun işleniş şekli, mağdur veya sanığın konumu, olayın gerçekleştiği yer ve zamanı dikkate almalı, 5237 sayılı TCK’nun 3. maddesinde öngörüldüğü üzere, “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlamalıdır. Görüldüğü gibi madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim veya ceza verilmemesinden ibaret değildir. Olayın özelliği, mağdurun konumu, failin kişiliği ve suçun işleniş şekli, her olayda değerlendirmeye konu edilmeli, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, maddenin uygulanıp uygulanmaması ve özellikle ceza verilmeme haliyle ilgili seçeneğin, eylemin failine uygun düşüp düşmeyeceği belirlenmeli ve muhakkak ki şekillenen takdirin gerekçesi kararda gösterilmelidir.”

Öğreti de Yargıtay gibi 145. maddenin, m.3 ile birlikte ele alınması gerektiğini ifade etmektedir; “Malın değerinin azlığı haksızlık içeriğini azaltmakta, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurulduğunda ortadan kaldırmaktadır. Esasen söz konusu düzenleme TCK m.3/1’de yer alan “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” düzenlemesiyle uyum içindedir.”6

Mevcut uygulamada Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay’a göre malın değerinin azlığının tespitinde kriter olarak “malın değeri < yetişkinler için öngörülen brüt asgari ücret*0.10” ele alınmaktadır.7 Fakat belirtmek gerekir ki her ne kadar mevcut uygulama bu olsa da her somut vakanın kaderi diğerlerinden farklı olduğuna göre pekâlâ bu uygulamanın tatbikinden her somut vakada bir an için vazgeçilebilir.

IV-SONUÇ

Türk Ceza Kanunu’nda mülkiyet hakkını koruyan başkaca suçlar olsa da hırsızlık suçu ile mülkiyet hakkı değil zilyetlik korunmaktadır. Zilyetlik her ne kadar bir hak olmasa da medeni hukukta olduğu gibi ceza hukukunda da korunmaya değer bir hukuki durum olarak görülmüştür. Hırsızlık suçunda da diğer muhtelif suçlarda olduğu gibi cezayı azaltan veya cezayı artıran nitelikli haller vardır. Bu hallerden biri de hâkime ceza vermeme veya cezada indirim yapma konusunda takdir yetkisi tanınmış olan “malın değerinin az olması” düzenlemesidir. Malın değerinin az olması, kanun koyucu tarafından tanımlanmadığı gibi objektif bir kriter de getirilmemiştir. Benzer vakalarda çok farklı cezaların verilmemesi amacıyla hâkimin takdir yetkisinin sınırları öğreti ve mahkeme içtihatları tarafından çizilmiştir. Neticeten, hâkim takdir yetkisini kullanırken tamamen bir keyfiyet içerisinde olmayıp, öğreti ve mahkeme içtihatları ile gelişen objektif ölçütlerle bağlıdır.

Mustafa Ödemiş

02.03.2024

Ceza Hukuku


  1. T.C. Anayasası m.35/1 uyarınca; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” Benzer şekilde AİHS 1. Ek Protokol uyarınca; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.” ↩︎
  2. Mehmet Ayan, Eşya Hukuku I – Zilyetlik ve Tapu Sicili, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara,2016, s. 68 ↩︎
  3. TCK m.145 gerekçesinden bu anlam çıkarılmaktadır: “Madde metninde, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle cezada indirim yapılması veya ceza vermekten sarfınazar edilmesi konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.” ↩︎
  4. Anayasa Mahkemesi, 05.03.2009, 120/40 ↩︎
  5. Ceza Genel Kurulu, 20.06.2017, 733/341 ↩︎
  6. Veli Özer Özbek / Koray Doğan / Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara, 2023, s. 648 ↩︎
  7. 13. Ceza Dairesi, 12.06.2019, 16011/9944 , Trabzon BAM 4. Ceza Dairesi, 08.07.2020, 782/871 , Bursa BAM 9. Ceza Dairesi, 13.07.2020, 2774/1541 ↩︎

Türk Ceza Kanunu