Meşru Savunmada Saldırı ile Savunma Arasındaki Oran

Çalışmanın PDF formatı için mail gönderiniz.

Bu yazıda Türk Ceza Kanunu’nda ceza sorumluluğunu kaldıran bir kurum olarak düzenlenen meşru savunmanın titizlikle tahlil edilmesi gereken şartlarından biri olan saldırı ile savunma arasındaki oranın ne şekilde anlaşılıp değerlendirilmesi gerektiği incelenmiştir. Bu bağlamda konu ile ilgili öğreti görüşleri ve Yargıtay kararlarına da yer verilmiştir.

I-GENEL OLARAK MEŞRU SAVUNMA

Bir hukuka uygunluk sebebi olan meşru savunma sadece Kıta Avrupası’nda değil genel olarak tüm hukuk sistemlerinde düzenlenen bir ceza hukuku kurumudur. Örneğin, İslam hukukunda meşru savunma meşruiyetini doğrudan Kur’an vasıtasıyla elde etmektedir: “Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) kısas kuralına tabidir. O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın, (fakat ileri gitmeyin). Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.”1 Türk Ceza Kanunu’nda ise meşru savunma 25. maddede zorunluluk halinden önce, birinci fıkrada düzenlenmiştir: “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” Öğretide Özgenç’in tanımıyla meşru savunma: “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanmasını ifade eder.”2 Yargıtay’a göre ise meşru savunma: “Bir kimsenin, kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir maddi saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.”3 Genel olarak meşru savunmanın tanımı görüldüğü üzere muhtelif şekillerde yapılabilirse de esasen bu tanımlar neredeyse aynıdır.

II-MEŞRU SAVUNMANIN ŞARTLARI

Meşru savunmanın kanuni tanımından yola çıkılarak belirlenen şartları mevcuttur. Yargıtay, meşru savunmanın şartlarını iki başlık altında incelemektedir; saldırıya ilişkin şartlar ve savunmaya ilişkin şartlar. Ceza Genel Kurulu’na göre saldırıya ilişkin şartlar şu şekildedir;

1-) Saldırının varlığı,

2-) Saldırının haksızlığı,

3-) Saldırının hedefi.

Savunmaya ilişkin şartlar ise şu şekilde belirlenmiştir;

1-) Savunmanın zorunluluğu,

2-) Saldırı ile savunma arasında denge.4

Yargıtay’a benzer şekilde öğretiye göre de meşru savunmadan bahsedebilmek için; bir saldırının varlığı, bu saldırının haksızlığı, saldırının herhangi bir hakka yönelmesi ki bu malvarlığı hakkı da olabilir, saldırıyı başka şekilde defetmenin mümkün olmaması yani savunmanın zorunluluğu ve nihayet savunmanın saldırıyı defedecek ölçüde icra edilmesi yani saldırı ile savunma arasındaki oran.5

III-SALDIRI İLE SAVUNMA ARASINDAKİ ORANIN BİRİNCİ GÖRÜNÜMÜ: HAKLAR ARASINDAKİ DENGE

Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre saldırı ile savunma arasındaki oranın iki tane görünüm biçimi vardır, bunlardan birincisi saldırıya uğrayan hak ile savunma sebebiyle zarara uğrayan hak arasında gözetilmesi gereken denge, ikincisi ise saldırı ile savunmada kullanılan araçlar bakımından gözetilmesi gereken denge.

Saldırı ile savunma arasındaki oranın, yani savunmanın saldırıyı defedecek ölçüde olup olmadığının tespitinin saldırı ve savunma anındaki hal ve şartlara göre yapılması gerektiği kabul edilmektedir.6 Yani her somut vaka kendi içerisinde müstakil olarak değerlendirilmeli, meşru savunmadaki denge tespit ederken kesin sınırlar çizilmemelidir. Sözgelimi, bir olayda farklı haklar arasında oran tespit edilebiliyorken başka bir olayda tamamen aynı olan haklar arasında oransızlık da tespit edilebilir. Bu bağlamda her somut vakanın kendi özellikleri bir bütün halinde değerlendirilip sonuca varılmalıdır. Fakat savunma eylemi doğrudan saldırıyı yapanın yaşam hakkına yöneliyorsa bu son çare (ultima ratio) olmalıdır.7 Her ne kadar haklar arasında bir hiyerarşi belirlemek mümkün gözükmese de yaşam hakkının diğer haklara kıyasen daha büyük önemi haiz olduğu herhalde tartışılmazdır. Nitekim gerek İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve gerekse de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yaşam hakkı diğer haklardan önce düzenlenmiştir. Kutsal Kitapta ’da yaşam hakkının önemi vurgulanmıştır.8

Meşru savunma ile saldırganı öldürme sonucu doğurmak son çare olarak değerlendirilse de Yargıtay’ın verdiği bir kararda, yukarıda ifade edildiği üzere saldırı ile savunma arasında matematiksel bir oran kurulamayacağı her vakanın kaderinin farklı olduğu daha da iyi gözlemlenmektedir. Nitekim 1.C.D. mallarını çalmak için dükkâna gelen hırsızlara engel olmaya çalışan ancak bunu başaramayıp mallarını alan hırsızların kaçmak üzere bindikleri arabaya ateş eden sanığın, hırsızlardan birini öldürmesiyle sonuçlanan olayda meşru savunmanın şartlarının gerçekleştiğini ifade etmiştir.9 Karardan da anlaşılacağı üzere

malvarlığına yönelen saldırıları defederken de yaşam hakkına son verilebilmekte ve bu dengeli olabilmektedir. Fakat bunun uygulama alanı oldukça dar olmalı aksi halde yaşam hakkına kıyasen daha düşük önemi haiz diğer haklara yönelen tüm saldırılara karşı, savunma ile saldırganı doğrudan öldürme yoluna gitmek suretiyle meşru savunma kurumu amacı dışında kullanılabilecektir. Yüksek Mahkeme’nin 1991 yılında verdiği bir kararda sanığın, cinsel dokunulmazlığına yönelen saldırıya karşı saldırganı av tüfeğiyle öldürmesinin meşru savunma şartlarını karşıladığı değerlendirilmiştir.10 Bu kararda, cinsel dokunulmazlık hakkına karşılık yaşam hakkı arasında denge kurulmuştur.

Neticeten, saldırıya uğrayan hak ile savunma sebebiyle zarara uğrayan hak arasında gözetilmesi gereken denge matematiksel bir denge olmayıp her somut vaka kendi içerisinde müstakil olarak değerlendirilmelidir. Örneğin, bir vakada, mülkiyet hakkı ile yaşam hakkı arasında denge tespit edilemezken başkaca bir vakada pekâlâ tespit edilebilir. Yaşam hakkını hedef alan türden bir savunmaya son çare olarak başvurulması gerektiği de unutulmamalıdır.

IV-SALDIRI İLE SAVUNMA ARASINDAKİ ORANIN İKİNCİ GÖRÜNÜMÜ: ARAÇLAR ARASINDAKİ DENGE

Savunmada kullanılan araç ile saldırıda kullanılan araç arasında kabul edilebilir bir oran (denge) gözetilmelidir. Haklar arasındaki dengede olduğu gibi araçlar arasındaki dengede de kesin sınırlar çizilememektedir. Önemli olan husus savunma için başvurulan aracın saldırıyı bertaraf edecek ölçüde kullanılıp kullanılmadığıdır. Savunmada için başvurulan araç dikkatsiz ve özensiz kullanılmamalıdır.11 Sözgelimi, herhangi bir silah kullanılmadan yapılan saldırıya mukabil yapılan bıçaklı savunmada bıçağı savurarak saldırı bertaraf edilebiliyorsa ölçülülük bu noktadadır, bıçağı saldırganın hayati bölgesine saplamak oranlı (dengeli) bir savunma olmayacaktır. Savunmada kullanılacak olan aracın seçimi konusunda saldırıya uğrayanın hayatın olağan akışına göre sahip olduğu bir şansı varsa bu seçimin ideal olan araçtan yana yapılması beklenmektedir.12 Örneğin, kendisine sopayla saldırılan kimse savunma için masanın üzerinde duran bıçak veya ateşli silahtan birini seçebilecek imkana sahipse bu seçimini bıçaktan yana yapması araçlar arasındaki dengeyi daha net olarak sağlayacaktır.

Saldırı ile savunmada kullanılan araçlar arasındaki dengeyi tespit etmek konusunda saldıran ile savunan kişinin fiziksel özelliklerinin de göz önüne alınması gerektiği kabul edilmektedir. Bu bağlamda, iri ve güçlü bir erkeğin yumruklu saldırısına uğrayan zayıf bir kadının bu saldırıyı bertaraf edebilmek için saldıranın hayati olmayan bölgesine ateş etmesi dahi araçlar arasındaki denge bakımından makul kabul edilebilir.13

Yüksek Mahkeme’nin konuya bakış açısına dair olarak 1998 yılında verdiği şu karar önemlidir: “Sanık elinde bulunan bıçak ile müştekinin kalçasına tek darbe vurmuştur. Saldıran kişinin güçlü bir erkek, sanığın ise kadın olduğu gözetildiğinde saldırı ile savunma arasında oran vardır. Çünkü, bıçak darbesinin hayati önem taşıyan organlara yönelik olmaması nedeni ile

savunmada aşırılığa kaçılmadığı açıktır”14 Yargıtay, bu kararında herhangi bir silah kullanmadan saldırıda bulunan erkeğe karşı bıçakla savunmada bulunan sanığın eyleminin meşru savunma şartlarını taşıdığını ifade etmiştir. Bu karardan da anlaşılabileceği üzere kullanılan araçlar arasında oran tespit edilirken salt maddi araçlar değerlendirilmemeli, cinsiyet ve fizyolojik özellikler de göz önünde bulundurulmalıdır.

V-SONUÇ

Bir hukuka uygunluk kurumu olarak düzenlenen meşru savunmanın kanunun lafzı, öğreti ve Yargıtay kararları ile ortaya konulmuş saldırıya ilişkin ve savunmaya ilişkin muhtelif şartları bulunmaktadır. Meşru savunmada bulunan sanığa eylemi hukuka uygunluk teşkil ettiğinden Ceza Muhakemesi Kanunu m.223/2 uyarınca beraat hükmü verilir. Bu sebeple meşru savunmanın gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmek somut vakada çok mühimdir. Örneğin, kasten öldürme ile sonuçlanan bir vakada meşru savunma tespit edilemiyorsa Türk Ceza Kanunu m.81-82 uyarınca -herhangi bir ceza sorumluluğunu azaltan sebep mevcut değilse- müebbet ya da ağırlaştırılmış müebbet hükmü açıklanacaktır, ancak meşru savunma tespit edilebiliyorsa açıklanacak hüküm beraattir. Görüldüğü üzere iki hüküm arasında çok ciddi farklar vardır. Neticeten, her vakada meşru savunmanın şartlarının teşekkül edip etmediği tüm şeffaflığıyla ortaya konulabilmeli özellikle tartışmaya en çok yol açabilecek “saldırı ile savunma arasındaki oran (denge)” şartı tüm titizliğiyle tahlil edilmelidir. Bu bağlamda haklar arasında ve kullanılan araçlar arasındaki denge ayrı ayrı tespit edilebilmeli, aksi halde dengeli bir savunmadan bahsedilememelidir.

Mustafa Ödemiş

22.02.2024

Ceza Hukuku


  1. Bakara, 2/194 ↩︎
  2. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara, 2023, s. 358. ↩︎
  3. Ceza Genel Kurulu, 26.09.1995, 228/256 ↩︎
  4. Ceza Genel Kurulu, 05.02.1990, 366/5 ↩︎
  5. Özgenç, a.g.e., 360-364 ↩︎
  6. Mahmut Koca / İbrahim Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara, 2023, s. 285. ↩︎
  7. Cengiz Apaydın, Meşru Savunma, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara, 2023, s. 99. ↩︎
  8. İHEB m.3: “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.” AİHS m.2/1: “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur.” T.C. Anayasası m.17/1: “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Kur’an, Mâide, 32: “İşte bundan dolayı İsrailoğulları’na şöyle yazmıştık: “Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.” ↩︎
  9. 1. Ceza Dairesi, 10.10.2013, 2791/5664 ↩︎
  10. 1. Ceza Dairesi, 26.11.1991, 2556/2846 “Savunmada bulunmak, her canlının ve bu arada insanın, kendisini koruma tepkisinin bir sonucudur.” ↩︎
  11. Koca / Üzülmez, a.g.e., 287 ↩︎
  12. Murat Volkan Dülger, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara, 2023, s. 560. ↩︎
  13. Apaydın, a.g.e., 105 ↩︎
  14. Ceza Genel Kurulu, 10.03.1998, 75 ↩︎

Türk Ceza Kanunu